EĞİTİM SİSTEMİMİZDEKİ HATALAR VE ÇÖZÜM YOLLARI
Dünyanın var oluşundan bugüne kadar her dönemde, eğitim meselesi insanlığın bir problemi olmuştur. Zira her insanın eğitime ihtiyacı vardır ve her toplum kendi fertlerini eğitmek zorundadır. Buradan hareketle, tarihin her döneminde ve yeryüzünün her yerinde eğitimin bir zaruret olduğunu söyleyebiliriz. Toplumda önder mesabesinde olan herkes –ki buna aile reisi de dâhildir- bireylerin eğitilmesi için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır. Fakat kaçınılmaz bir durum olarak, zaman zaman eğitim müesseselerinde ve eğitim tarzlarında birtakım problemler meydana gelmektedir. Bütün dünyada ve her zaman meydana gelebilecek bu problemler elbette ki ülkemizde de zaman zaman baş göstermektedir.
Yıllardır eğitim üzerine çalışan, bu konuda fikirler ortaya koyan ve bazı problemleri çözmeye çalışan eğitimcilerimiz çözüm noktasında maalesef ciddi bir ilerleme kaydedememiştir. Sözü uzatmadan söylemek gerekir ki, teklif edilen çözüm önerileri yaramıza merhem olmak yerine açık yaramıza tuz basmıştır. Bu yazımızda eğiten ve eğitilen açısından konuya bakıp eğitim olgusu çerçevesindeki sorun üzerinde durmaya çalışacağız. Sadece sorunları tespit etmek yeterli olmayacağı için bu sorunların çözüm yolları üzerinde de durmamız gerekmektedir. Öncelikle eğitimle ilgili sorunlar nelerdir sorusuna cevap vermeye çalışalım.
1. Eğitimin uzun soluklu bir süreç olduğu asla unutulmamalıdır. Bunu niçin söylüyoruz? Çünkü eğitimle ilgili sorunların çözümünde maalesef kısa vadeli çözüm önerileri sunulmaktadır. Bu çözüm önerileri, sorunları ortadan kaldırıyormuş gibi görünmesine rağmen aslında problemi daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir. Şöyle düşünün; siz liselerdeki eğitim seviyesini yükseltmek istiyorsunuz ve sorunu kökten ortadan kaldırmak istiyorsunuz ama ortaya koyduğunuz çözüm önerileri kısa vadeli hedeflere yönelik oluyor. Bunun için de sistem değişikliği yapmanın birkaç yıl içinde meselelere sihirli değnek dokunmuş gibi çözüm olacağını düşünürüz. Bu açıdan yapılan ilk şey de, sınavların adını ve maarif sistemini değiştirmek olmaktadır. Oysa bunun yerine, uzun vadeli ama neticede çok faydalı olacak çözüm önerileri sunmak gerekir. Şöyle düşünün; bir ağacın yetişmesi için yıllar gerekiyor hatta bazı ağaçlar var ki onlardan meyve almak için onlarca yıl beklemeniz gerekir. Ama nedense söz konusu olan eğitim olunca, biz neticeyi hemen almayı umuyoruz. İşte bu, en büyük yanılgılarımızdan birisidir.
2. Eğitim ile ilgili problemlerin çözümünde hep başkasını suçluyoruz. Mesela; öğrenci öğretmeni, öğretmen öğrenciyi, müdür öğretmeni, öğretmen müdürü suçluyor, bunun yanında Milli Eğitim Bakanı öğretmenleri, öğretmenler ise Milli Eğitim Bakanlığını suçluyor. Oysa doğru olan bu değildir; doğru olan, herkesin öncelikle kendi kendine; “Acaba ben nerede yanlış yapıyorum?” diye sorması ve soruya ciddi anlamda cevap aramasıdır. Bunun ardından -kendi hatasını gördükten sonra- başkalarının hatalarına bakmaktır.
3. Eğitimci yetiştirilmesine yeterince ehemmiyet vermiyoruz. Bunu söyle açalım; mesela bir ürünün meydana gelmesi için gerekli donanımları sağlama ve ihtiyaç olunan mali gereksinimi karşılama noktasında elimizden gelen fedakârlığı yapıyoruz, o işi yapacak kişinin kabiliyetli olup olmadığına ve becerisinin ne düzeyde olduğuna bakıyoruz. Mesela bir gıda firması, sakız üretmek için gıda mühendisi alırken öncelikle iş için müracaat eden kişiden CV istiyor. Bunu istemekten gaye, ilgili kişinin daha önceden yaptıkları ve yapabildiklerini görmek içindir. Asıl amaç ise daha kaliteli ve daha az maliyetli sakız üretmektir. Ama maalesef eğitim için personel alımı söz konusu olduğunda fakülteden mezun olan herkesi; kabiliyetine ve becerisine bakılmadan öğretmen olarak atıyoruz. Oysa çobanlığın bile -bunu çobanlığı hafife almak için söylemiyorum- bazı kuralları vardır. Onun muhatabı, hayvanlar olmasına rağmen bu hususta dahi ciddi birikim gerekmektedir. Maalesef bu millet veterinerlik mezunu arkadaşlarımızın, okullarımıza öğretmen olarak atandığı dönemleri de görmüştür.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki okulların aksine özel okullardaki öğretmenlerin kaliteli olduğu düşünülebilir. Oysa mesele öyle değildir. Zira atanamayan ve kenarda köşede kalan tecrübesiz genç öğretmenler özel okullarda ya da kolejlerde çok düşük maaşlarla çalıştırılmaktadır. Özel okullarımızın durumu böyle olunca Milli Eğitim kurumlarımızın eğitim kalitesinin düşük olmasının sadece personelden kaynaklandığını düşünmek çok büyük bir hatadır.
Yukarıda sıraladığımız maddelerin dışında pek çok husus daha dile getirilebilir, fakat konuyu çok uzatmadan ben maddeler üzerinden çözüm önerilerini sunmak istiyorum. Evvela, eğitimin en önemli kıstaslarından birisinin sabır olduğu asla unutulmamalıdır. Bu süreçte adım adım ilerlemek, hedefe emin adımlarla yürümek ve neticeyi sabırla beklemek en önemli hususlardan birisidir.
Bir başka noktadan meseleyi ele aldığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; sorunu başkalarında aramak yerine öncelikle problemin bize bakan taraflarını ele almak gerekir. Büyük filozof Farabi'nin dediği gibi herkes evinin önünü temizlerse faziletli ve erdemli bir toplum meydana getirmek hayal değildir.
Üçüncü husus; eğitimin yatırım yapılmaya değer en önemli şey olduğunu unutmamalıyız. Maalesef bizim maarif sistemimizde -en basitinden bakarsak- öğretmenin aldığı maaş, öğretmenin toplum karşısındaki konumunun ne düzeyde olduğunun acı bir göstergesidir. Bir binayı bekleyene verilen değer, insanları eğitmekle yükümlü olan öğretmenden çok daha fazladır. Öğretmene olan bakış açısı yerli yerinde olmadığından toplumumuzun eğitime bakışı da aynı doğrultuda olmaktadır.
Netice olarak şunu söylemek gerekir ki, biz toplum olarak eğitime yeterince değer vermiyoruz hatta eğitimi de gerekli bulmuyoruz. Bu son cümleyi arz etmemin sebebini basit bir örnekle açıklayabilirim. Örneğin, bizim eğitim müesseselerimiz vardır ama eğitimi veren kişiler öğretmendir. Yani aslında onların eğitim vermek gibi bir amaçları yoktur. Çünkü asıl hedef öğretmektir! Meseleye sadece bu noktadan bakmak bile sorunların çözümüne ne kadar uzak olduğumuzun açık bir göstergesidir.
Umarım erdemli toplumun tohumları bir an önce atılır ve bu millet, nitelikli ve donanımlı nesilleri bir daha görme bahtiyarlığına kavuşur. Zira bu milletin genlerinde dünyaya hükmetmiş bir neslin izlerini görebilirsiniz. Yeter ki doğru yerde doğru adımı atmayı bilelim.