GENÇLİĞİMİZ NEREYE GİDİYOR?
Modernitenin en büyük problemlerinden birisi, gelişen ve ilerleyen teknoloji ile birlikte geleneksel değerlerin yok olmasıdır. Toplumların nesilden nesile aktarılan kültürel mirasını ifade eden gelenek, aslında milletleri ayakta tutan ve hayata tutunmasına vesile olan temel yapı taşlarıdır. Bu temeller zaman zaman sarsıntıya uğrayıp kimi zaman da köklü olarak yıkılabilmektedir. Bu yıkımın tesiri bütün toplumu alakadar etmekle birlikte böylesi olumsuz bir durumun en büyük etkisi gençlik üzerinde olmaktadır. Çünkü gençlik, toplum içerisindeki tahribe en müsait yapıdır.
Osmanlı Devleti yüzyıllarca üç kıtaya hakim olmuş ve nice muazzam orduları dize getirmiştir. Lakin Osmanlı'nın son döneminde yaşanan kültürel erozyon, büyük tahribatlara sebebiyet vermiş, bu yıkımdan en çok da genç nesil etkilenmiştir. Tank ve tüfeğin yıkamadığı, kılıcın ve merminin bileğini bükemediği Türk gençliği, Avrupa tarzı yaşam standartlarının hayata hâkim olması neticesinde kendi benliğini yitirmiş ve adeta çürümeye yüz tutmuştur. Bütün bu sebepler, Osmanlı'nın yıkımının temelini oluşturmuştur. Günümüzde aynı tehlikeler bizi de tehdit etmektedir. Ama günümüzün tehdidi geçmiştekinden çok daha tehlikelidir. Bunu görmek hiç zor olmasa gerek.
Harf İnkılabı ile birlikte cehaletin dozu giderek artmış ve geleneksel değerler yok olmaya mahkum olmuştur. Nitekim Harf İnkılabı, milyonlarca insanın bir gecede cahil olmasına sebebiyet vermiştir. Çünkü okuma yazma bilen koca bir nesil bir gecede cahiller ordusuna dönüşmüştür. Bazı okuyucularımız bu ifadelerin konu ile bağlantısı olmayacağını düşünebilir ama unutulmamalıdır ki geleneğin en önemli unsurlarından birisi dildir. Dedesinin okuduğu kitabı anlamayan, hatta babasının kullandığı kelimeleri hot gören bir nesil için gelenek ve görenek gibi kavramlardan bahsetmek hiç mümkün müdür?
Toplumumuzun günümüzdeki durumunu değerlendirirsek, bizi birbirimize kenetleyen ve bir olmamızı sağlayan sosyal bağlarımızda geçmişten çok daha fazla yozlaşma olduğunu ve geleneklerimizden fersah fersah uzaklaştığımızı rahatlıkla görebiliriz. Globalleşen dünyada genç nesil giderek azalmakta, toplumlar ihtiyarlaşmakta ve çağdaş nesil bir önceki nesilden tamamen uzaklaşmaktadır. Böylece zayıf olan toplumsal bağlar da giderek kopmaya yüz tutmakta ve mesele giderek içinden çıkılmayacak bir hal almaktadır.
Her ne kadar Avrupa ülkelerine kıyasla ülkemizin geleneklerine bağlı bir yapıya sahip olduğunu göğsümüzü gere gere söylesek de işin aslı böyle değildir. Japon insanı ile kıyas yaptığınızda meselenin hiç de öyle olmadığını ve mukayese edilmesi gereken toplumların Avrupa halkları olmadığını müşahede edebilirsiniz. Artık tabelalarımız; Türkçe kelimelerden tamamen mahrum, gençlerimizin konuşmaları ise çok dar bir alana mahkumdur. Üzülerek ifade edelim ki gençlerimizin sosyal hayatta konuşmuş olduğu ya da bir başka ifade ile kullanmış olduğu kelime sayısı beş yüzü geçmemektedir. Dili böylesine dar kullanan bir neslin hayata bakış açısının ne kadar kısıtlı olduğunu görmemiz çok zor değildir. Çünkü konuşma dili, zihindeki kavramların karşılığıdır, düşündüğünüz gibi konuşur ve konuştuğunuz gibi düşünürsünüz. Büyük sosyolog Cemil MERİÇ’in de dediği gibi; “Dil namustur.” Dilini kaybeden toplum namusunu kaybetmiş insan gibidir.
Bütün bu problemleri göz önüne aldığımızda çözümün kolay olmadığını söyleyebiliriz, fakat umudumuzu kaybetmek ve mücadeleden vazgeçmek bu aziz milletin evlatlarına hiç yakışmamaktadır kanaatimce. Bu sorunun çözümü, öncelikle ortada bir problem olduğunu kabul etmekle başlayacaktır. Zira mevcut durumda hiçbir sorun olmadığını kabul etmek aslında sorunların en büyüğüdür.
Peki ne yapabiliriz? Kanaatimce bütün projeleri bir tarafa bırakıp evvela gençliğimizin kültürel seviyesini yükseltmenin yollarına bakmalıyız. Öncelikle okuyan ama nitelikli okuyan bir genç nesil oluşturmak zorundayız. Sözün tam da bu bölümünde nitelikli okuma kavramı üzerinde durmak istiyorum. Zira önüne gelen her şeyi okumak, insana bir şey kazandırmayacaktır- gerçi onu bile arar olduk- ifadesi çok cüretkâr bir ifade değil herhalde. Gençlerimizi daha fazla ama nitelikli okumaya teşvik etmek, mümkün mertebe televizyondan ve bilgisayardan uzaklaştırmak, sosyal medyanın girdabından çocuklarımızı tutup çıkarmak en önde gelen vazifelerimizdendir; hele hele sosyal medyanın gençlerimize yaptığı kötülüğü tarif etmek neredeyse imkansızdır. Bunun içindir ki, çocuğumuzun elinden tutup onu parklara ve oyun alanlarına götürmek, beraberce oyun oynamak, evde televizyonu kapatıp büyüklerimizden öğrendiğimiz klasik oyunları tekrar hatırlamak aile bağlarını daha da güçlendirecek ve bir nebze olsun kültürel bağlarımızı tekrar canlandıracaktır. Yaz günlerine yaklaştığımız şu günlerde çocuklarımızı alıp mesire yerlerine gitmek ve beraberce mendil kapmaca, saklambaç, yakan top, beş taş gibi oyunları oynamak çocukların size bağlanmasına ve aile bağlarının kuvvetlenmesine vesile olacaktır.
Geleceğimizin karanlık olmasını istemiyorsak; millet olarak gençliğimize sahip çıkmak ve kültürümüzü onların dimağlarına nakış nakış işlemek zorundayız. Kültüründen ve geleneklerinden kopmuş bir toplumun ayakta kalması asla mümkün değildir. O halde kendimiz için, ailemiz için, milletimiz için ve tüm dünya için sağlam bir gelenek ve sağlam bir toplumun tohumlarını hep beraber atalım. Gün gelecek atılan bu tohumlar yeşerecek, filizlenecek ve taze taze çiçekler açıp harika meyveler verecektir. O halde haydi şimdi harekete geçme zamanı. Kendinize acımıyorsanız lütfen çocuklarınıza ve onlardan gelecek nesillere acıyın.